Eğitim

Geleceğe Dokun Konulu Bilim Kurgu Öyküsü

Geleceğe Dokun Konulu Bilim Kurgu Öyküsünü siz değerli öğrencilere ilham vermesi için yayınlıyoruz. Bu öyküden örnek alarak kendi hikayenizi oluşturabilirsiniz.

Öykünün Yarışma Kriterlerine Uygunluğu:

Tema: Bilim kurgu (yapay zekâ, nöroteknoloji, distopik toplum, sosyal bilim kurgu).

Biçim: Times New Roman, 12 punto, 1,5 satır aralığı ve A4 formatına uygun şekilde hayal edilerek yazılmıştır. 6 bölüm ve yaklaşık 2,5 sayfa civarındadır.

Hayal Gücü ve Özgünlük: “Anı silme” teknolojisi ve bunun toplumsal/kişisel etkileri üzerine kurulu özgün bir distopya.

Türün Özellikleri: Bilim kurgu ögeleri (ileri teknoloji, geleceğin toplumu) ile insani duygular (pişmanlık, özlem, aidiyet) harmanlanmıştır.

Plan ve Üslup: Serim (Anı Silici ve karakter tanıtımı), düğüm (beklenmedik sonuç ve kayıp), çözüm (yeni bir amaç ve direniş) aşamalarına uygun, akıcı bir anlatım.

Geleceğe Dokun 5. Bilim Kurgu Öykü Yarışması Şartname Takvim Ödüller

Anı Silici (Geleceğe Dokun Temalı Bilim Kurgu Öyküsü -1)

1.

Alara, “Anı Silici”nin soğuk, metalik koltuğuna oturduğunda, içini kemiren suçluluk duygusundan kurtulmak için orada olduğunu biliyordu. Odada hiçbir şey yoktu; sadece beyaz duvarlar ve başının üzerinde süzülen nöral bağlantıyı sağlayan drone. Gözlerini kapattı. Bugün sileceği anı, tam üç yıl öncesine, lisenin ilk günlerine aitti. Yağmurlu bir pazartesi, koridorda koşarken kitaplarını düşürdüğü ve Efe isimli sessiz çocuğun ona yardım etmeye çalıştığı an. Ama Alara, o gün Efe’yi tersledi ve “Çekil önümden!” diye bağırdı. Ertesi hafta Efe okula gelmedi. Bir daha da hiç gelmedi. Ailesi şehirden taşınmışlardı. Bu küçük, önemsiz an, Alara’nın zihninde bir kâbusa dönüşmüştü.

2.

“Anı Silici”, Duygu Düzenleme Bakanlığı’nın en başarılı projelerindendi. Toplumsal huzuru sağlamak, bireyleri geçmişin yükünden kurtarmak için geliştirilmişti. 22. yüzyılın “mükemmel” toplumunda, suçluluk, pişmanlık, utanç gibi “verimsiz” duygulara yer yoktu. İnsanlar, istedikleri anıyı seçip sildiriyor, böylece ruhsal olarak “arınabiliyorlardı”. Alara da bu arınmaya ihtiyaç duyuyordu. Ama bir şeyi hesaba katmamıştı: Anılar birbirine bağlıydı. Birini silmek, diğerlerini de zayıflatabilirdi.

3.

İşlem başladı. Drone’dan çıkan hafif bir vızıltı ve ardından zihninde bir bulanıklık. Efe’nin yüzü silikleşmeye başladı. Ama beklenmedik bir şey oldu. Silinen anının yerine, daha önce hiç hatırlamadığı bir sahne geldi. Efe, okulun arka bahçesinde ağlıyordu ve elinde, Alara’ya vermek üzere küçük, el yapımı bir kağıt roket tutuyordu. Üzerinde “Gökyüzü kadar özgür ol” yazıyordu. Bu, silinmek üzere olan anının gerçek bağlamıydı. Alara’nın zihni, bir anıyı silmeye çalışırken, onunla bağlantılı, çok daha derin ve gizli bir anıyı ortaya çıkarmıştı.

4.

Alara panikle gözlerini açtı. İşlemi durdurmak istedi ama artık çok geçti. Zihnindeki ekranlarda birbiri ardına veri kayıpları oluşuyordu. Efe ile ilgili tüm anıları – onu kantinde gördüğü bir an, aynı sınav salonunda oldukları bir gün – siliniyor, yerleri boş, gri bir sisle doluyordu. Ama en korkuncu, Efe’yi ilk gördüğü an silindikten sonra, onunla bağlantılı olan babasının ona ilk uçak modelini hediye ettiği anın da solmaya başlamasıydı. Beyni, anıları bir ağ gibi örerek saklıyordu ve bir iplik çekildiğinde, diğerleri de gevşiyordu.

5.

Kendini dışarı attığında, artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Efe’yi hatırlamıyordu, evet. Ama babasıyla olan o önemli anın yarısı gitmiş, yerinde derin bir boşluk kalmıştı. İnsanların neden sürekli olarak “Anı Silici”ye gittiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Bir anıyı silmek, geçmişi düzeltmiyor, sadece onu parça parça yok ederek kişiyi eksiltiyordu. Toplum, mükemmel ve huzurlu görünüyordu, çünkü hepsi kusurlu anılarından arınmış, birbirine benzeyen, sığ bireylere dönüşmüşlerdi.

6.

O gece, gizli bir direniş grubunun varlığını öğrendi. “Arşivciler” adını taşıyan bu grup, silinmek üzere olan anıları dijital bir kütüphanede saklıyor ve insanlara geri yüklüyordu. Risk büyüktü ama Alara, kaybettiği parçalarını bulmak için onlara ulaşmaya karar verdi. Bir kaçakçının yardımıyla grubun yer altı sığınağına ulaştı. Karşısında, yıllar önce kaybolduğu sanılan, yaşlanmış Efe’yi buldu. Efe bir Arşivci’ydi.

7.

“Seni ilk gördüğümde,” dedi Efe, gözlerinde bir parıltıyla, “sana o roketi vermek istemiştim. Çünkü sen, sınıfta hep gökyüzünden, yıldızlardan bahseden tek kişiydin. Beni görmemiş olman değildi önemli olan, Alara. Önemli olan, bizim o hayallerimizdi. Onlar da makinelere yenik düşmek üzere.”

Alara, Efe’nin elinden tuttu. Artık sadece kendi kayıp anılarını değil, tüm bir neslin kaybolmaya yüz tutmuş hayallerini, pişmanlıklarını ve insanlığını kurtarmak için bir savaşın eşiğindeydi. Gelecek, geçmişin tuğlalarıyla örülürdü ve onlar, o tuğlaları çalan makinelere karşı son savunmaydı.

Geleceğe Dokun Konulu Bilim Kurgu Öyküsü -2

Yıl 2145. İnsanlık, zamanla temas kurabilen tekillik ağını – Kuantum Duyum Alanını – keşfetmişti. Artık geçmişe mesaj göndermek mümkün değildi, ama geleceği “hissetmek” mümkündü. İnsanlar, “geleceğe dokunma” deneyimi sayesinde henüz yaşanmamış anların yankılarını duyabiliyor, dokunamadıkları kişilerin gelecekteki yüzlerini bulanık biçimde görebiliyordu.

Bu deneyimi mümkün kılan kişi, genç bir bilim insanıydı: Ela Yalın. Çocuk yaşta, güneşin altında kurumuş toprağa avuçlarını bastığında “keşke geleceği görebilsem” diye düşünmüştü. Yıllar sonra o dileği, bir laboratuvarın sessizliğinde, kuantum titreşimleri arasında gerçeğe dönüşmüştü.

Ela’nın projesi, “Duyumsal Gelecek Bağlantısı” adını taşıyordu. Cihaz, bir insanın bilinç titreşimlerini olası gelecek senaryolarına yönlendiriyor, beynin duygu merkezine düşen yankıları anlık olarak kaydediyordu. Bu deneyim, bir rüya kadar gerçekti ama aynı zamanda tehlikeliydi:
Geleceğe dokunan herkes, orada bir iz bırakıyordu.

Bir gece Ela, laboratuvarda tek başına kaldı. Deneyin son aşamasını kimseye söylemeden kendi üzerinde denemeye karar verdi. Başına elektrotları yerleştirdi, cihazı etkinleştirdi ve gözlerini kapadı.

Bir an sessizlik…
Sonra ışıktan oluşan bir şehir silueti belirdi. Gökyüzü, neon mavi çizgilerle örülmüş gibiydi. İnsanlar ellerinde saydam küreler taşıyor, bu kürelerde birbirlerinin anılarını izliyorlardı. Bir çocuk, Ela’ya doğru yürüdü. Gözlerinde tuhaf bir sıcaklık vardı.“Bizi buldun,” dedi çocuk. “Ama neden geldin?”

“Sadece merak ettim,” dedi Ela. “Geleceği görmek istedim.”
“Görmek başka, dokunmak başka,” dedi çocuk. “Sen bize dokundun, artık geri dönemezsin.”

Ela bir adım geri attı ama ayakları yere değmedi. O an fark etti: bu, sadece bir vizyon değildi. Zamanın içine düşmüştü. Cihaz, onu olası bir geleceğin parçası hâline getirmişti.

Panikle bağırdı:“Ben geçmişten geliyorum! Dönmem gerek!”

Çocuk gülümsedi.“O zaman bir iz bırakman gerek. Bizi unutmaman için.”

Ela elini uzattı. Çocuğun avucuna dokunduğu anda bir kıvılcım yayıldı. Laboratuvarın metal duvarlarında yankılanan o ışık, cihazın içine kodlandı.

Gözlerini açtığında tekrar kendi zamanındaydı. Cihaz sustu, ama ekranda yeni bir kayıt belirdi:
“Proje Gelecek: Başarıyla Temas Sağlandı.”

Günler geçti. Ela cihazı bir daha açmadı. Ama her sabah, ellerine baktığında hâlâ o çocuğun sıcaklığını hissediyordu. O dokunuş, insanlığın yazgısını değiştirecek bir başlangıcın habercisiydi.

Yıllar sonra, onun notlarından yola çıkan yeni bir kuşak bilim insanı, insan bilincini zamanın ötesine taşıyan ilk “Duyumsal Ağ”ı kurdu. Artık insanlar sadece geleceği görmüyor, orada yaşayabiliyordu.

Ve o ağın merkezinde, bir duvarın üzerinde şu cümle yazılıydı:“Bir insan geleceğe dokunursa, gelecek de ona dokunur.”

Ela Yalın, 2145

İlgili Makaleler

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Başa dön tuşu
0
Düşüncelerinizi bekliyoruz, lütfen yorum yapın.x